13 Ocak 2012 Cuma

MUTFAK SAHNESİ


Mutfak sahnesinde yaşanan sanatsal oyunlar

Soğan zarını ince ve hızlı soymanın azmi ile işe başlamanın, ileride edinilecek mesleğin temel esasları arasında sayıldığı yıllardan kalma bir insan olmama rağmen, soğanın cücüğünün kimin yemesi gerektiği sorusunun ise cevabını halen aramaktayım.
Aslında her şey bundan yaklaşık 25 yıl önce başladı. O dönemlerin ekolleri arasında ilk akla gelen Baki Ustalar, Yalçın Ustalar, Nevzat Ustalar ve daha nice değerli Türk aşçıları. Soğan doğrayan, çorbayı pişiren, kıymayı yoğuran, yahniye sevgi katan. Büyülü dünyanın şifrelerini ellerinde tutan tüm isimli ve isimsiz Kahramanlar; evet, onlar mesleklerinde üst düzey bilgi ve birikimlerini lezzet dünyasına aktarır ve maharetlerini sergilerken, İmparatorlar, Krallar, Kraliçeler, Devlet Başkanları, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Aristokratlar, Soylular ve daha nice ileri gelenlerden bitmek tükenmek bilmeyenler övgüler alıyorlardı.

Kapalı gişe oynayarak devam eden oyun her şeyin bir sonu olduğu gibi sonunda bitti. Mutfak dünyasında bir dönem böylece onlarla birlikte kapandı sayılır. Senaryonun şimdiki ikinci bölümünde ise, sergilenen performansa karşılık seyircilerden yana övgü, tebrik ve alkıştan ziyade ne yazık ki çoğu zaman memnuniyetsizlik belirtileri var. Oyun pek değişmese de en büyük etken, oyunun ikinci bölümüne konuk olanların artık Krallar, Kraliçeler, Devlet Başkanları, Cumhurbaşkanları, Aristokrat ve Asilzadelerin yerine gelen çok farklı dil, din, ırk ve kültüre sahip seyircilerin olması.

İşin burasını hemen şimdi sormadan geçemeyeceğim. Oyunu yazan senarist, sergileyen aktörler, aktrisler, yardımcı oyuncular, uvertürler, ağır işçiler ve sizi izlemeye gelen seyirciler. Belki de üzerinize giydiğiniz kıyafetler size dar geliyor, hareketsiz kalıyor bir türlü yırtamıyorsunuz kabuğunuzu, belki de her şey size bol geliyor, boğulmamak için su üstünde duruyorsunuz. Tiyatro'nun sahibi de belki işin içinde, bilmiyoruz. Veya siz sayın seyirciler, siz nasıl bir oyun ve senaryo beklentisi ile birlikte geliyorsunuz bu matineye. Sanata alkış ve mesleğe saygı kavramlarından yoksun çok toplum varmış, yavaşça anlamaya çalışıyoruz aslında, çoktan başımıza gelmiş olanları kavramaya.

Evet, evet anladık galiba sonunda neler olduğunu, ancak kimin uğrunda. Farklı beklentileri aynı potun içinde eriterek marifetli elleri ile iksirini hazırlamaya çalışan bilmem hangi usta, sonunda buldumcuk olmuşçasına sıradan bir ezbere mahkûm olmuş durumda. Oyuna konsantre olmadan ağız burun kıvıran, aslında ne görmek ve ne duymak istediğine henüz karar vermemiş değişik toplumlara mensup mösyö, madam ve matmazeller. Sizi şöyle bir kenara alsak ta bizi biraz dinleseniz diyorum. Lütfen kulağınızı açınız ve iyi dinleyiniz.

Sabah kahvaltısında karşınızdaki büfede duran onlarca çeşit peyniri belki hayatınızda ilk defa gördünüz. Konakladığınız süre içerisinde her gün bir çeşit yeseniz bile dönüş yoluna çıktığınız son gün bile yiyemediğiniz peynirlere üzüleceksiniz. Ekmek ve poğaça çeşitlerini fazladan aldığınızı ve tabağınızı doldurup sonradan masada bıraktığınızı defalarca gördük. Muhtelif çeşit reçel, sosis, salam, jambon ve meyve çeşitlerinin artık size tahammülü kalmadı. ''Yemeseniz de, kurtulsak...'' der gibi bakıyorlar size, farkında mısınız? Balıkların, kırmızı ve beyaz etlerin çeşitliliği, pilav, makarna, patates ve sebze yemeklerinin ihtişamı, tatlıların zengin dünyası, kovalar dolusu meyvelerin şenliği.

Bu ve buna benzer daha ne çeşit yiyecek demetleri değerli aşçılarımızın emeği ile meydana getirilen lezzet şölenleri. Oysa siz halen eleştiriyor ve beğenmiyorsunuz lezzet senaryomuzu. Hayatınız boyunca yemediğiniz kırmızı eti 1-2 haftada nasıl tüketmeyi düşünüyorsunuz acaba. Kolestorol'ün kol gezdiği günümüzde nasıl vereceksiniz vücudunuza verdiğiniz tüm bu zararın hesabını. Günde bilmem kaç tane hamburger'e ısırık atıp tabağında bırakan tıfıllar; tabağınıza her gün fazladan alıp yemediğiniz için atılan yiyecekler ile kaç yoksulluğun doyabileceğini biliyor musunuz?

İşini doğru dürüst yapan ve emek veren değerli aşçılarımızı böylece üzdüğünüzü ve neredeyse mesleğinden soğutma noktasına getirdiğinizin farkında mısınız? Senaryoyu beğenmediğiniz halde yine izlediğiniz, daha da ileriye giderek salon kapısının çıkışında para iadesi talep ettiğinizi, verilen bunca emeği elinizin tersi ile ittiğinizi, her şeyden önemlisi çok ayıp ettiğinizi biliyor musunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder